Kurgu aleminde yasadiklarina kanaat getiren, Sakar WonderWoman ve Oz diyarinin en hakikatli Queen Dorothy'si burada... Siz neredesiniz?

31 Ocak 2011 Pazartesi
30 Ocak 2011 Pazar
Dirençli insan portresi
3.dünya savaşı olsaydı, ki bence aktif bir şekilde var, bu yabancılaşma üzerinden, kültürleri, insanları, insanlığı yok etme üzerine olurdu. Hadi şimdi odasında yalnız başına, internet başında, arkadaşlarıyla konuşup, işten eve geldikten sonra, tek kişilik porsiyon yemeğini hazırlayıp artanları ertesi gün mikrodalga fırında ısıtmalık koyan herkes ışıklarımızı bir kere yakıp söndürelim! bu hayatta yalnız değiliz demek ki?! peh! böyle bir alıklık olmaz tabi..
Film maratonlarında kaybederken kendimi her filmin sonunda, bulmam gereken güce kavuşacağımı umud edip(bir cognitive dissonance anı daha) belki evet şimdi yaparım bir başvuru derken, bir sonraki aşamada başka soruyu cevaplamaya çalışırken önemli olanları gene ertelerken buluyorum. şemsiyenin boyutunun artık önemi kalmadı nasılsa mantığıyla koy verir imajı verirken beynimde sürekli kalk, kalk, kalk, hadi kahve yap toparlan, sonra başvuru yap, sonra git şunu da hallet bak ev de bulcan kendine, sonra bak bu da var unutma, dur kıyafetleri de dolaba kaldıracandı bilmemne... sözde keyifli bir şekilde film seyrediyorum.
Neyse, gene bir film sonunda gene analizler, sorular, transferler falan filan... her tatminsiz, sürekli kurcalayan, öğrenme aşkıyla yanıp tutuşup ama kafasını karıştıracak ve soruyu cevaplayamayacak boyuta geldikten sonra ertelemeyi sevenlerdenim. sanırım o nedenle hiç birşeyi adam akıllı öğrendiğimi düşünmüyorum. İstatistiklede aramda böyle bi ilişki var..kimse adam gibi öğretmedi şu şerefsizi, ne lisansta ne de yüksek lisansta. Lise zamanında olsa kesin öğrenmiştim(ezberci olmasından değil, eve hergün ödev yollayan eğitim sistemi sayesinde soruların cevaplarının nerden geldiğini de öğrendim). Kendin pişir kendin ye devri bu devir dediler. Neyse olay o da değil istatistiğe eğilsem yapamayacağım şey değil ama temelde sen kimsin kardeşim tavrım var kendisine karşı.
Savaş demiştim evet, beni tanıyanlar bilir, güven kavramım doğuştan herkese verilmiş bir kavramdır, zorlamam, önce güvenecem demem, çünkü kimsenin benim güvenimi kıracak bişey yapabilceğine, beni kırabilceğine( kırmak derken kalbimi kırmak değil, bütünüme zarar verebilmesi daha ziyade) inanmamıştım. Tabi yıllar içinde bu kavramım, kavram karmaşasına dönüştü. Hala insanlığa olan inancımı koruma çabası güderken, elimden kolaylıklarımı teker teker ben teslim ettim, mutluluklarımdan vazgeçtim çünkü daha büyüklerine inandım. İşin özü, 24 yaşına girdim hala güllüşah tan bozma bir polyannacılık, hayalperestlik, özgür ruhçuluk gibi, hayat sevince güzel sevince tatlı günler bir kuşu kelebeği sevin yeter diyen bir mallıkta yaşayacağım diye inat etmeye devam ettim.
Sonuç;
Güven kelimesini unuttum( bunu yazarken bir yandan da hala içimden ama ben insanlara güveniyorum diye kendimi kandırmaya çalışıyorum ya da aslında tam tersi)
BEN,BEN,BEN diye çığıran etrafındaki herşeyi isteyen, tatminsiz, insanlara yaklaşmaktan korkan, sevgi görmekten korkan, göstermekten tiksinen, göstermeyi unutmuş, dokunmayı bilmeyen, yazmayı bilmeyen, inanmayı bilmeyen, olmayan, neden olmadım ben diye sürekli mıymıy gezinen keyif sarhoşlarıyız. Çok ağır oldu sanırım, ama kızgınım. Ya bu içinde yaşadığım toplumu kabullenmeyişim, ya da diğer toplumun beni reddetmesi.Amma velakin içinde bulundukları durumları kabullenebilmiş, sanal siyasi, ekonomi, duygusal,fiziki hayatların artık normal zamanlarda sarılmayı, insanlara şevkat göstermeyi unutmasıdır. birbirini özlemiş insanlar uzaktan birbirini gördüğünde koşarak olmasada bir heyecanla sarılmalı, onlara ulaşabilmek için bir çaba göstermelidir, birbirini seven insanlar dişi-dişi, erkek-dişi, erkek-erkek birbirini tanıma kavramının sınırsız olduğunu keşfedebilmeli ve diğerine her zaman açık olabilmelidir. Lakin, hepimiz birbirimizden tiksinmeye, kusur bulmaya, yargılamaya, parmakla göstermeye çok açığız ki...benim kendi utancım seni utandırmasın...
Çok bireysel bir savaş bu, benim 3üncü dünya savaşımda, insanların birbirileri için savaşacak gücü yok. Misal şu an burdayım ve muhtemelen 3 sene daha burdayım. Bunun nedeni benim için çok önemli ama birçoğu için çok önemsiz... sonra nerede olacağım belli, belki sürüneceğim, belki mutlu olmayacağım ama alternatifinde de yalnız olucam. Çünkü her ne kadar bu benim kendi çıkarım için olsa da (çıkarım o insana yakın olabilmek, aynı şehirde olmasakda aynı ülke) vazgeçebilceğim bir gerçek değil. Bu benim savaşım değil, yanlış anlaşılmasın, bu barışım. Bu diğerlerine uzak birşey çünkü gerçekten çok az insan birbirini dinleyebilcek kadar birbirine yakın. Bu demek değildir ki ben her zaman dinliyorum, hayır dinlemiyorum, ama eğer o an dinlemediysem, onun yazılarını okuyorum, mesajlarına bakıyorum, olup bitenleri takip ediyorum ve anlamadığım bir nokta varsa soru soruyorum.
yazmak benim işim değil genelde, ben yazan karakter değilim bu oyunda, kendi kendime konuşmaktan korktum bu gece...boşluğu hissetmekten bahsettik geçenlerde, depresif olduğumu söyleyenler var, eh var biraz drama queenlik bünyede likert type bi scale de 10 üzerinden 7 yiz belki sınırda takılıyo bünyem ama ben onu kabul ederek yaşıyorum,depresif değilim, sadece nasılsın sorusunun cevabının her zaman iyiyim olduğuna inanmayanlardanım, o anki hissiyatım izlediğim film sonucu hüzün olunca söylerim, sonraki diyaloğumda sarımsaklı ekmektan bahsediliyosa ağzımın suyu akar yanında ne yerim len diye düşünürken midem bayram yapacak diye mutlu olurum. Boşluğu o kadar ilginç yaşıyorum ki sanki her anı değerlendiriyo bünye, bi şey bu kadar acı olduğu kadar nasıl bu kadar canlı olabilir. Hissettiğim şeyin duygusuzluk olmasını, kaygısız olmayı, iyiyim, mutluyum demeyi isterdim ama hissettiğim yalnızlığım,çabam, canım yanmasın diye örmeye çalıştığım duvarlar, kağıt kesiğiyle oynayan bi bünye aslında...
Ha bu arada eğer mutlu olduğunu kabul etsen, şen şakrak takılsan, bir sonraki aşamayı hayal edecek gücü nereden bulucaksın?
referans:
http://fcansupala.blogspot.com/2011/01/ee-bi-de-disindakiler-kumesi-var.html
Film maratonlarında kaybederken kendimi her filmin sonunda, bulmam gereken güce kavuşacağımı umud edip(bir cognitive dissonance anı daha) belki evet şimdi yaparım bir başvuru derken, bir sonraki aşamada başka soruyu cevaplamaya çalışırken önemli olanları gene ertelerken buluyorum. şemsiyenin boyutunun artık önemi kalmadı nasılsa mantığıyla koy verir imajı verirken beynimde sürekli kalk, kalk, kalk, hadi kahve yap toparlan, sonra başvuru yap, sonra git şunu da hallet bak ev de bulcan kendine, sonra bak bu da var unutma, dur kıyafetleri de dolaba kaldıracandı bilmemne... sözde keyifli bir şekilde film seyrediyorum.
Neyse, gene bir film sonunda gene analizler, sorular, transferler falan filan... her tatminsiz, sürekli kurcalayan, öğrenme aşkıyla yanıp tutuşup ama kafasını karıştıracak ve soruyu cevaplayamayacak boyuta geldikten sonra ertelemeyi sevenlerdenim. sanırım o nedenle hiç birşeyi adam akıllı öğrendiğimi düşünmüyorum. İstatistiklede aramda böyle bi ilişki var..kimse adam gibi öğretmedi şu şerefsizi, ne lisansta ne de yüksek lisansta. Lise zamanında olsa kesin öğrenmiştim(ezberci olmasından değil, eve hergün ödev yollayan eğitim sistemi sayesinde soruların cevaplarının nerden geldiğini de öğrendim). Kendin pişir kendin ye devri bu devir dediler. Neyse olay o da değil istatistiğe eğilsem yapamayacağım şey değil ama temelde sen kimsin kardeşim tavrım var kendisine karşı.
Savaş demiştim evet, beni tanıyanlar bilir, güven kavramım doğuştan herkese verilmiş bir kavramdır, zorlamam, önce güvenecem demem, çünkü kimsenin benim güvenimi kıracak bişey yapabilceğine, beni kırabilceğine( kırmak derken kalbimi kırmak değil, bütünüme zarar verebilmesi daha ziyade) inanmamıştım. Tabi yıllar içinde bu kavramım, kavram karmaşasına dönüştü. Hala insanlığa olan inancımı koruma çabası güderken, elimden kolaylıklarımı teker teker ben teslim ettim, mutluluklarımdan vazgeçtim çünkü daha büyüklerine inandım. İşin özü, 24 yaşına girdim hala güllüşah tan bozma bir polyannacılık, hayalperestlik, özgür ruhçuluk gibi, hayat sevince güzel sevince tatlı günler bir kuşu kelebeği sevin yeter diyen bir mallıkta yaşayacağım diye inat etmeye devam ettim.
Sonuç;
Güven kelimesini unuttum( bunu yazarken bir yandan da hala içimden ama ben insanlara güveniyorum diye kendimi kandırmaya çalışıyorum ya da aslında tam tersi)
BEN,BEN,BEN diye çığıran etrafındaki herşeyi isteyen, tatminsiz, insanlara yaklaşmaktan korkan, sevgi görmekten korkan, göstermekten tiksinen, göstermeyi unutmuş, dokunmayı bilmeyen, yazmayı bilmeyen, inanmayı bilmeyen, olmayan, neden olmadım ben diye sürekli mıymıy gezinen keyif sarhoşlarıyız. Çok ağır oldu sanırım, ama kızgınım. Ya bu içinde yaşadığım toplumu kabullenmeyişim, ya da diğer toplumun beni reddetmesi.Amma velakin içinde bulundukları durumları kabullenebilmiş, sanal siyasi, ekonomi, duygusal,fiziki hayatların artık normal zamanlarda sarılmayı, insanlara şevkat göstermeyi unutmasıdır. birbirini özlemiş insanlar uzaktan birbirini gördüğünde koşarak olmasada bir heyecanla sarılmalı, onlara ulaşabilmek için bir çaba göstermelidir, birbirini seven insanlar dişi-dişi, erkek-dişi, erkek-erkek birbirini tanıma kavramının sınırsız olduğunu keşfedebilmeli ve diğerine her zaman açık olabilmelidir. Lakin, hepimiz birbirimizden tiksinmeye, kusur bulmaya, yargılamaya, parmakla göstermeye çok açığız ki...benim kendi utancım seni utandırmasın...
Çok bireysel bir savaş bu, benim 3üncü dünya savaşımda, insanların birbirileri için savaşacak gücü yok. Misal şu an burdayım ve muhtemelen 3 sene daha burdayım. Bunun nedeni benim için çok önemli ama birçoğu için çok önemsiz... sonra nerede olacağım belli, belki sürüneceğim, belki mutlu olmayacağım ama alternatifinde de yalnız olucam. Çünkü her ne kadar bu benim kendi çıkarım için olsa da (çıkarım o insana yakın olabilmek, aynı şehirde olmasakda aynı ülke) vazgeçebilceğim bir gerçek değil. Bu benim savaşım değil, yanlış anlaşılmasın, bu barışım. Bu diğerlerine uzak birşey çünkü gerçekten çok az insan birbirini dinleyebilcek kadar birbirine yakın. Bu demek değildir ki ben her zaman dinliyorum, hayır dinlemiyorum, ama eğer o an dinlemediysem, onun yazılarını okuyorum, mesajlarına bakıyorum, olup bitenleri takip ediyorum ve anlamadığım bir nokta varsa soru soruyorum.
yazmak benim işim değil genelde, ben yazan karakter değilim bu oyunda, kendi kendime konuşmaktan korktum bu gece...boşluğu hissetmekten bahsettik geçenlerde, depresif olduğumu söyleyenler var, eh var biraz drama queenlik bünyede likert type bi scale de 10 üzerinden 7 yiz belki sınırda takılıyo bünyem ama ben onu kabul ederek yaşıyorum,depresif değilim, sadece nasılsın sorusunun cevabının her zaman iyiyim olduğuna inanmayanlardanım, o anki hissiyatım izlediğim film sonucu hüzün olunca söylerim, sonraki diyaloğumda sarımsaklı ekmektan bahsediliyosa ağzımın suyu akar yanında ne yerim len diye düşünürken midem bayram yapacak diye mutlu olurum. Boşluğu o kadar ilginç yaşıyorum ki sanki her anı değerlendiriyo bünye, bi şey bu kadar acı olduğu kadar nasıl bu kadar canlı olabilir. Hissettiğim şeyin duygusuzluk olmasını, kaygısız olmayı, iyiyim, mutluyum demeyi isterdim ama hissettiğim yalnızlığım,çabam, canım yanmasın diye örmeye çalıştığım duvarlar, kağıt kesiğiyle oynayan bi bünye aslında...
Ha bu arada eğer mutlu olduğunu kabul etsen, şen şakrak takılsan, bir sonraki aşamayı hayal edecek gücü nereden bulucaksın?
referans:
http://fcansupala.blogspot.com/2011/01/ee-bi-de-disindakiler-kumesi-var.html
19 Ocak 2011 Çarşamba
kimi kandiriyoruz? canak comlek patladi! sobe sobe sobe!
izledigimiz her kurgudaki kadinlariz biz aslinda dedi bana gecen gun. Dogruydu. ben ona hersey gecicek dedim. ben zaten hep herseyi normalize edip, iyilesecegini soyleyen o cok inanilasi olmayan saskinim.. o herseyi daha baska turlu, daha detayinda algilar.. bense buyuk resimciyim daha cok. sanirim.. aramizdaki fark bu mu acaba dedim.
iyi degil bugunlerde.. bense acayip seyleri denemenin pesindeyim. acayip derken, yillardir aliskin oldugum 'iyi, neseli, eglenceli, akilli' taklidi yapmanin yeni bir versiyonu uzerinde calisiyorum. ise yariyor gibi bu yeni surum. bakalim(!?) bisey soyliyeyim mi, hic bir sey hissetmiyorum ben yine. ama artik acikinca sinirlenmiyorum, ya da simarikliklarim bile inandirici degil, zorlama. gergin gergin bi sigara yakmiyorum ya da sarp sisesine sarilip kendi kendime sallanmiyorum. icimdeki sessizligi kucakliyorum. cunku biliyorum aslinda olup biten, icimdeki gurultunun benim icin 'white noise'a donusmus olmasi.. beyaz dalgalardayiz simdi. hem baksana su cok guzel.. hadi sen de gel! beyaz dalgalar, beyaz rakilar, beyaz sayfalar, beyaz ruhlar.. hadi ordan kimi kandiriyorum?!
-sen rakiyi koy, ben geri kalan herseyi agarsin diye camasir suyuna basiyorum!
-buzu al sen, dur ben hemen hallediyorum!
iyi degil bugunlerde.. bense acayip seyleri denemenin pesindeyim. acayip derken, yillardir aliskin oldugum 'iyi, neseli, eglenceli, akilli' taklidi yapmanin yeni bir versiyonu uzerinde calisiyorum. ise yariyor gibi bu yeni surum. bakalim(!?) bisey soyliyeyim mi, hic bir sey hissetmiyorum ben yine. ama artik acikinca sinirlenmiyorum, ya da simarikliklarim bile inandirici degil, zorlama. gergin gergin bi sigara yakmiyorum ya da sarp sisesine sarilip kendi kendime sallanmiyorum. icimdeki sessizligi kucakliyorum. cunku biliyorum aslinda olup biten, icimdeki gurultunun benim icin 'white noise'a donusmus olmasi.. beyaz dalgalardayiz simdi. hem baksana su cok guzel.. hadi sen de gel! beyaz dalgalar, beyaz rakilar, beyaz sayfalar, beyaz ruhlar.. hadi ordan kimi kandiriyorum?!
-sen rakiyi koy, ben geri kalan herseyi agarsin diye camasir suyuna basiyorum!
-buzu al sen, dur ben hemen hallediyorum!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)