Noktali virgulle baslik sonu yaptim, kendimce bir takim cilginliklar pesindeyim.
Bu duet calismanin bu derece gozardi edilmesi, bunun hep boyle olacagi anlamina gelmiyor. 20'lerin ortasi rehavetine kapildigim, evet,dogrudur. Ciddi laflar etmeyi sevmedigim; herhangi bir lafim uzerine ise cok dusunmek istemedigim de kesin gibi birseydir.
Gecen hafta Dorothy geldi, raki ictik.
Uzun bir aradan sonra en son Swansea'de sigara icmis, Cardiff'te donmus, Hereford'da da mide fesati gecirmistik. 2013'un baslariydi. Ben bi kac senedir, verdigim icin hic mutlu olmadigim bir kararin pencesindeyim. Ayni karari veren Dorothy ise iskencecesini daha cok sevmis gibi gorunuyor. Ben, o arada baska kararlar da verdim; ama onlar zannettigimin aksine daha kolay kararlar oldular. Sadece hayatimin yetiskinlik evresi icin kurdugum hayal bu derece 'geleneksel' degildi o kadar; ben Dorothy ile Amsterdam'a gocebilme ihtimalimizi sevmistim.
Haftaya Stockholm'e gidecegim, hem de sevgililiyle. Oysa Stockholm benim icin, nedense hep, ola ki bu derece geleneksel bir hayatin pencesine dusersem; kirk yasimda mumkunse delirip coluga cocuga arsenikli domates corbasi icirince kacmayi planladigim yerdi. Cok yetenek fiskirmayan bir hikayeden okuyup ozenmisim herhalde ki; benden de pek yetenek fiskirmiyor nihayetinde. Arsenik nerden bulunur bilmem. Domates corbasiniysa sevmem.Nasil yapilir onu da bilmem. Domates suyuna votka karistirip, Kanli Baci yapabilirim, onu icersem colugumu cocugumu da kesmem; diye, umuyorum. Ki colugum cocugum da yok zaten. Simdilik sukur!
Gerci Dorothy'nin ziyaretinde raki sofrasinda onun olasiliklarini bile konusurken sevgililiyle bir gerilim oldu; ben sezdim. Neyse Dorothy beni gazladi oyle gitti. 'Sevilde sevme; aglama aglat. Yoksa zehreolur bu tatli hayat' dusturumdan ayrilabilmem icin uzun yillar emek veren Dorothy sanirim, son altin vuruslarini da uzerimde uyguladi da oyle gitti. Habire aglamaya hazir kadindan, o nasil boyle cetin bir dugmeye; bense, luzumsuz kamuflasli ful faca halimden, Aysecik'e donustum orasi pek mechul degil; cunku buyuk 'confounding' ler, buyuk 'covariation' var. Benim model Dorothy'siz, onun model bensiz significant degil!
Ben, gecen hafta bunu bi daha ogrendim. Ben ancak onunla ve de A. ile p< .05'e ulasabilirim. Icinde bulundugum strong correlation ise baldan tatli, Dorothy'nin kontrolunde bile significant cikiyor, iste buna cok seviniyorum.
Dipnot: SPSS allah belani versin! Doktoranin iki kere versin.
dur, hemen hallediyorum.
Kurgu aleminde yasadiklarina kanaat getiren, Sakar WonderWoman ve Oz diyarinin en hakikatli Queen Dorothy'si burada... Siz neredesiniz?

5 Temmuz 2013 Cuma
17 Mayıs 2011 Salı
you will be 2528 years old by now!!

Benim Sakar Wonder Woman'ım!!!
Fetus Kardeşim!!!
Annem, çocuğum, kız kardeşim, dostum, canım!!!
Tam bugün kendi kendine bak şimdi 25 oldum şarkıları söylerken ben sana aslında 2528 yaşına bastığını hatırlatmak ve hala ismini cismini koruduğunu, cennet adasındaki bütün amazon kadınlarını temsil eden muhteşem prenses olduğunu haykırmak istedim... gerçek dünyada belki gizli kimliğini sakarlığınla korudun, vallahi de billahi de bilmeseydim derdim ki bu kız da bişeyler var insanı büyüleyen konuşmasında, yürüyüşünde, özleyişinde, sevmesinde kendini tanıttığı her insan için vazgeçilmez kılan...
Ve ben biliyorum ki.. yeryüzünde varlığından tek vazgeçmediğim insan sensin... bundan 25 sene önce annelerimiz yan yana jinekologda kocaman karınları içinde bizleri taşırkende, seni ilk gördüğümde seni bir yerden tanıyorum dediğimde de ve sonra onu takiben gelen 7 sene boyunca da bana kızdığında daha da çok tanımak istediğim, hata yaptığımda akıl danışmak istediğim, sevindiğimde sarılmak, üzüldüğümde birlikte ağlamak ve üzerine hadi birer arjantin kapalım dedikten sonra terasta kimsenin konuşmadığı ama başka olmak isteyeceği bir yer olmadığı insansın...
Şu an yanında olabilecekken olamamak çok koyuyor...yakında benimle olucağını bildiğim için şimdi burda sesimi çıkartmıyorum... benim en özel günlerimden biri olan 18 Mayıs...yeditepe üniversitesinde yıllarca şenliklerle kutlandı... aylar öncesinden planlandı.. uygulamaya geçirildi ama o kadar naif ve sabırsızdım ki hep 17 sinde kutlandı...

Kaju, fetuscan, su, wonderım womanım!
Yeni maceramıza atıldığımızdan beri ne kadar büyüdüğümüzü, hayatlarımızın akışının ne kadar kontrolü çarpışan arabalara binmiş çocuklar gibi vur kaç modunda olsa da, artık çarpacağımız her hedefi bildiğimiz için daha doğru yaklaştığımızı, arada senin çocuklaşırken arada benim yetişkin olduğumu, ben çocuklaştığımda "yasemin, ama bunu neden yaptın?" diye sorduğunda gerçekten o çocuklaşmış karakterin arkasına saklanıp senden gerçekten azar işitmem gerektiği için onu yaptığımı anlıyorum... O kadar güzel, o kadar heyecan verici bir insan olmanın nedenlerinden biri de asla ama asla öğrenmekten kaçmadan... belki dersi ertelemek için olsa da örgü örücem ben diyip onu da öğrenebilmeyi tercih eden bi insan olmandan...
Geçen sene bu ülkeye ayak bastığımızdan beri arada sırada hatırlatmadan edemediğim, çünkü ikimizinde aynı zaman dilimlerinde İngiltere de olmamız faktörünün bile beni mutlu etmesinden ötürü "Cansu lan İngiltere deyiz, yok yok o değil hani ikimiz de ingilteredeyiz, trenden inekler ne güzel gözüküyo dimii?" :D
Çok seviyorum seni çocuk! kızarken de seviyorum, severken de seviyorum! bana imla hatalarım üzerine geri döndüğünde de sevicem! Aç karnına ne yemek yemeyi istediğini bilmediği için seçim yapamadığında da seviyorum! bu nedenle gidip asla yemek tercihin olmayan birşeyi seçtiğinde de seviyorum! ne'li dondurma sevdiğini bilmemeni seviyorum ve bunun üzerine liste yapıp acaba hangisi diye test edebilmiş olmanı da seviyorum...
yakın bir zamanda elimde bir kaç şarap şişesi, brie, choc chip cookies, potato waffle, yoğurt, süt, ve daha bilimum asla ve asla unutulmaması gereken reunion malzemeleri ile yanında olucam!
İyi ki doğdun! Senin bi parçan olmak çok güzel...
1 Şubat 2011 Salı
Ben megersem Casus'musum?!
Dorothy'nin cocuk gezdirmeyen Turk babalarina binayen;
cumartesi babalari evet evet.. ve de cocuklarini sadece alisveris merkezine goturen ve onlarla acinasi bi bicimde fast-food yiyen ve yokluklarinin travmasini yag kokulu kagitlara bulastiran Turk babalari var.. Gerci hicbirisi pusetle hafta ici alsiveris merkezlerinde geziyor mudur?! bilemiyorum. Arastirilsin!
Bir de bide ben dun gece tool acedemy'i izledim.. cok enteresan. Dunyadaki en dallama adamlarla, daha dallama bi kac kadin mevcut. Tam birer odun olan sevgililerini adam etmek icin Tool Academy'e getin kadinlarin oykusu. Hakikaten adamlar birer islenmemis kalas ama.. Bir tane oglancaiz var, nasil guzel nasil sevimli.. azicik sessiz sakin, hani hep kiligina kiyafetine onem verip, saclariyla ugrasan bir cocuk vardir, lise de falan.. iste ayni o renkli gozlu utangac ama yakisikli cocuk. Ozunde/ iliski de kokrunctur vs. bilemme ama bir kiz arkadasi var ki aman allahim evlerden uzak. Yerini bilsem gidip de cekip vurmamak icin cok zor tutardim kendimi. Agzini yaya konusan, her cumlesi karsisindaki adami ' Amaaa askiiim yeaaa.. ama seeeaaa ya hic bisey yapmioussuuun ki yeaaa ama sen zaten hayvansiiin rizaaaaa, beni sevmiaaaosuuuun gerizekali manyak pislik adaaaeeaaam, giiiiiitttttt, gittin iste ben git dieeeyiiincaaa gooott, seeenin sacini basini yolaaariiim ama askiiiim hic bisey yapmiosun benim icin amaaa yaptiginda ne kadar iiigreeeeaaannnccc.. ' diyen tipte surekli sacini kabartan, ve saciyla oynayan, sakizi agzinda aniniye gordugumuz, dislek, ucuz makyasli, surekli bir pornstar kiligi ve tirnaklariyla insan israfi, kadinlik utanci.. Ay kadindan bahsetmek bile epemi arttirdi. Herneyse programin en aci kimi ise, bu manyaklari insalastirma gorevine soyunan ( bu salaklarin sirtindan para kazanma hirsi gozlerini burumus programcilarin aklina uymus olan) sunucu/ terapist hatun. Orta yasli, muhtemelen yillarca cift terapisti olmak icin bi tarafini yirtmis bu orta yasli kadincagiz bu ciftlerden hangisinin elenmesina karar verme suresince ordekli pijamlariyla, programin degier kasli vs ( aslinda tool'un allahi olan) sunucuyla yatakta oturmus karar veriyor.. Gunah degil mi bunca yilin emegine be bacim?! Biliyoruz bizim bu psikoloji isinde para yok ama.. Aghh! Neyse bu konuda daha fazla konusamayacagim.
Huzurla bu program izlenirken evde olanlar ise daha bir enteresan:
Dun gece karsi evlerden birinde oturan yari sizofrenik (paranoid.. de olabilir bilemiyorum dusuncelerinde hic bir uyum olmadigi seziliyor bilemiyorum iste, bu benim fikrim ama), yari (bayaaaa) uyusturucu bagimlisi Geof(?!) beni ona casuslukluk yapmakla suclarayarak ve beni oldurmekle tehdit etmeye evimin kapisini kiracak gibi calarak gecemize dalis yapti. Deli gibi calinan kapiyi acan Pat' de icerde oturan bizlerde olayi once anlayamadik. Hintli bir anne ve Pakistanli bir babadan olma bu adamcagiz hala ailesiyle bizim sokakta yasamakta ve hep evin kapisinin onunde sigara icmekte. Ben eve geldigim kimi vakitlerde kendisiyle gozgoze gelmis bana dogru yurumeye basladigi her seferinde de coktan eve girmsi oluyordum. Onun bana dogru yurumesinde de hic bir terslik sezmiyordum. Her neyse, dun gece deli gibi calsidigind, Pat'e benim onu gozetledigimi, onun terorist oldugunu dusundugumu, kendisinin paranoyak olmadigini, benim ona camin onunden hareket cektigimi , iki 'black' oglu oldugunu (ki bu bahsettigi cocuklar yegenleriymis bugun ogrendim), benim gibi irkci bir casus onlarin terorist oldugunu dusunurken benim karsi evimde yasayamayacagini bagiriyordu. Bu surecte hala ben de hicbirimizde benden bahsettigini anlamamistik. Pat adama nasil camdan gzoetledigimizi anlamadigini, ona gostermesini istediginde, cama gelip beni gosterip ve parmagiyla isaret ederke ve cama vurarak, 'evet ben teroristim ne istiyorsun benden, irkci pislik, bana bisey yapamazsin diyerek' beni tehdit etti. Daha sonra Pat'e 12 yerinden bicakladindigini, yani kendini ve ailesini korumak icin gerekirse bni oldurebilecegini de ifade ederek gitti. O sirada ayagimda pofuduk terliklerim ve tombalak sabahligimla sakin sakin orgu ormekte olan ben sokla gozlerim dolmus ve kalakalmistim. Pat'e benim hakkimda sorular sormaya da devam etti gitmeden once, nereli oldugum, neden burda yasadigim, onlarin benim gibi bi irkciyla ( ki bu ytanim nasil ulastik hala cozebilmis degilim, ne gibi bir irkciligimi gordu acaba) nasil yasayabildiklerini, benim casus olup olmadigini onun bilip bilmedigini sorarak zavalli Pat'i esir aldi. Huzurla orgu ormekte oldugum ve internetsiz kaldigimiz icin televizyon izledigim oturma odamda 'casusluk', 'irkcilik' ile suclanmis ve ' oldurulmek'le tehdit edilivermistim apansizin. Haliyle ufak bi sok yasandi. Sonra biz Scrub's izlemey devam ettik. Yokluktan tv de ne varsa onu izlme olayimiz nostalji yasatmadi dersem de yalan olur.
Yillarca en buyuk geyigim olan, ben aslinda 'MIT'im yok efendim CIA'yim, aman canim ' Terlik mafyasi'yim mevzusu bi an da manyak bi adamin inanarak benimle paylastigi bi sey haline geldi. Oysa o geyikler hep bi kac arkadasi son derece sinir bozucu hale gelene kadar rahatsiz etmekten daha oteye gecmemeli ve sonunda da kahkahalarla ve simdi seni oldurmek zorundayim diyerek gidiklama/ yastik/ yalanci kungfu savasina donusmeliydi. Neden boyle oldu bilmedim. Evet su ara azicik sokaga cikarken korkacagim sanirim. Cunku ben casus falan degilim, o meczup adamcagizin terorist olmadiginin da farkindayim. Ben sadece bir suru sarisin kizla yasayan, onlarin asiri batili tipelrinin yaninda ister istemez daha koyu renk ve dogulu gorunen bir insancagizim.
Bugun ogrendim ki, bu adamcagiz Asyali/ dogulu kadinlardan nefret ettigini, onlari cok igrenc buldugunu her firsatta ifade edermis. Kendisini surekli bne Ingilizim/ Bulldog'um diye tanimlayip, beyaz kadinlari cekici buldugunu, asyali/ dogulu/ pakistanli/ hintli/ vs kadinlari hic cekici bulmadigini hatta onlardan tiksindigini ifade edermis. Cigunlugun musluman oldugu sokakgimiz bi cesit Asyali musluman komunu gibi, Lancaster Mescitine falan da cok yakiniz. Bu sokakta ve bu sosyal grup icinde buyumus adamin, kimlik/ inanc karmasasini anlamaya calsiyorum. Uyusturucu kullanmi vs, gibi sebeplerle, ve belki biraz da akli denge problemleriyle kendi sosyal grubundan dislanmsi durumda. Kimlik bunalimi yasadigi caglarda anne-babasi ve kiz kardesiyle gecirdigi travmatik iliskileri de az bucuk kestirebiliyorum. Her ne kadar emin olamasam ve onaylamasamda Odipal travmalarinin olabilecegini, annesine duydugu ilgiyi bi bicimde kulturun cekincesiyle bastirmasi gerektiginin bilincine vardiginda Asyali/dogulu kadinalra karsi 'nefret'le karsi koymaya calismasini da anlayabiliyorum/ tahmin ediyorum
Simdi icimdeki psikolog kabariyor ve oturup adami dusunuyorum. Odipal mevzuyu ele alinca, nefret dedigimiz seyin aslinda kontrol edilmeye calisilan bir arzu oldugunu, ve karsisindaki zarar verme istedigi yaratabilecegini falan da dusunuyorum. Sonra diyorum ki sacmalama iste, uysuturucu bagimlisi saskin bi adam, Freud mreud abartma. Ama bir kere tedirgin oldum iste, her ne kadar yigitlige bok surdurmeyip; ameeaan n'olcak ya desem de, bugun evden cikmadan, kapiyi acmadan once camdan sokagi kolacan ederken yakalyinca kendimi.. inceden bir kurban psikolojisi yaladi gecti zihnimden.. ama yok yani, nolceaak ya!
Deli deyip, gecelim! Etiketlemiyorum yalniz, lutfen! Sadece kendimi rahatlatmaya calisyorum anlastik mi?
cumartesi babalari evet evet.. ve de cocuklarini sadece alisveris merkezine goturen ve onlarla acinasi bi bicimde fast-food yiyen ve yokluklarinin travmasini yag kokulu kagitlara bulastiran Turk babalari var.. Gerci hicbirisi pusetle hafta ici alsiveris merkezlerinde geziyor mudur?! bilemiyorum. Arastirilsin!
Bir de bide ben dun gece tool acedemy'i izledim.. cok enteresan. Dunyadaki en dallama adamlarla, daha dallama bi kac kadin mevcut. Tam birer odun olan sevgililerini adam etmek icin Tool Academy'e getin kadinlarin oykusu. Hakikaten adamlar birer islenmemis kalas ama.. Bir tane oglancaiz var, nasil guzel nasil sevimli.. azicik sessiz sakin, hani hep kiligina kiyafetine onem verip, saclariyla ugrasan bir cocuk vardir, lise de falan.. iste ayni o renkli gozlu utangac ama yakisikli cocuk. Ozunde/ iliski de kokrunctur vs. bilemme ama bir kiz arkadasi var ki aman allahim evlerden uzak. Yerini bilsem gidip de cekip vurmamak icin cok zor tutardim kendimi. Agzini yaya konusan, her cumlesi karsisindaki adami ' Amaaa askiiim yeaaa.. ama seeeaaa ya hic bisey yapmioussuuun ki yeaaa ama sen zaten hayvansiiin rizaaaaa, beni sevmiaaaosuuuun gerizekali manyak pislik adaaaeeaaam, giiiiiitttttt, gittin iste ben git dieeeyiiincaaa gooott, seeenin sacini basini yolaaariiim ama askiiiim hic bisey yapmiosun benim icin amaaa yaptiginda ne kadar iiigreeeeaaannnccc.. ' diyen tipte surekli sacini kabartan, ve saciyla oynayan, sakizi agzinda aniniye gordugumuz, dislek, ucuz makyasli, surekli bir pornstar kiligi ve tirnaklariyla insan israfi, kadinlik utanci.. Ay kadindan bahsetmek bile epemi arttirdi. Herneyse programin en aci kimi ise, bu manyaklari insalastirma gorevine soyunan ( bu salaklarin sirtindan para kazanma hirsi gozlerini burumus programcilarin aklina uymus olan) sunucu/ terapist hatun. Orta yasli, muhtemelen yillarca cift terapisti olmak icin bi tarafini yirtmis bu orta yasli kadincagiz bu ciftlerden hangisinin elenmesina karar verme suresince ordekli pijamlariyla, programin degier kasli vs ( aslinda tool'un allahi olan) sunucuyla yatakta oturmus karar veriyor.. Gunah degil mi bunca yilin emegine be bacim?! Biliyoruz bizim bu psikoloji isinde para yok ama.. Aghh! Neyse bu konuda daha fazla konusamayacagim.
Huzurla bu program izlenirken evde olanlar ise daha bir enteresan:
Dun gece karsi evlerden birinde oturan yari sizofrenik (paranoid.. de olabilir bilemiyorum dusuncelerinde hic bir uyum olmadigi seziliyor bilemiyorum iste, bu benim fikrim ama), yari (bayaaaa) uyusturucu bagimlisi Geof(?!) beni ona casuslukluk yapmakla suclarayarak ve beni oldurmekle tehdit etmeye evimin kapisini kiracak gibi calarak gecemize dalis yapti. Deli gibi calinan kapiyi acan Pat' de icerde oturan bizlerde olayi once anlayamadik. Hintli bir anne ve Pakistanli bir babadan olma bu adamcagiz hala ailesiyle bizim sokakta yasamakta ve hep evin kapisinin onunde sigara icmekte. Ben eve geldigim kimi vakitlerde kendisiyle gozgoze gelmis bana dogru yurumeye basladigi her seferinde de coktan eve girmsi oluyordum. Onun bana dogru yurumesinde de hic bir terslik sezmiyordum. Her neyse, dun gece deli gibi calsidigind, Pat'e benim onu gozetledigimi, onun terorist oldugunu dusundugumu, kendisinin paranoyak olmadigini, benim ona camin onunden hareket cektigimi , iki 'black' oglu oldugunu (ki bu bahsettigi cocuklar yegenleriymis bugun ogrendim), benim gibi irkci bir casus onlarin terorist oldugunu dusunurken benim karsi evimde yasayamayacagini bagiriyordu. Bu surecte hala ben de hicbirimizde benden bahsettigini anlamamistik. Pat adama nasil camdan gzoetledigimizi anlamadigini, ona gostermesini istediginde, cama gelip beni gosterip ve parmagiyla isaret ederke ve cama vurarak, 'evet ben teroristim ne istiyorsun benden, irkci pislik, bana bisey yapamazsin diyerek' beni tehdit etti. Daha sonra Pat'e 12 yerinden bicakladindigini, yani kendini ve ailesini korumak icin gerekirse bni oldurebilecegini de ifade ederek gitti. O sirada ayagimda pofuduk terliklerim ve tombalak sabahligimla sakin sakin orgu ormekte olan ben sokla gozlerim dolmus ve kalakalmistim. Pat'e benim hakkimda sorular sormaya da devam etti gitmeden once, nereli oldugum, neden burda yasadigim, onlarin benim gibi bi irkciyla ( ki bu ytanim nasil ulastik hala cozebilmis degilim, ne gibi bir irkciligimi gordu acaba) nasil yasayabildiklerini, benim casus olup olmadigini onun bilip bilmedigini sorarak zavalli Pat'i esir aldi. Huzurla orgu ormekte oldugum ve internetsiz kaldigimiz icin televizyon izledigim oturma odamda 'casusluk', 'irkcilik' ile suclanmis ve ' oldurulmek'le tehdit edilivermistim apansizin. Haliyle ufak bi sok yasandi. Sonra biz Scrub's izlemey devam ettik. Yokluktan tv de ne varsa onu izlme olayimiz nostalji yasatmadi dersem de yalan olur.
Yillarca en buyuk geyigim olan, ben aslinda 'MIT'im yok efendim CIA'yim, aman canim ' Terlik mafyasi'yim mevzusu bi an da manyak bi adamin inanarak benimle paylastigi bi sey haline geldi. Oysa o geyikler hep bi kac arkadasi son derece sinir bozucu hale gelene kadar rahatsiz etmekten daha oteye gecmemeli ve sonunda da kahkahalarla ve simdi seni oldurmek zorundayim diyerek gidiklama/ yastik/ yalanci kungfu savasina donusmeliydi. Neden boyle oldu bilmedim. Evet su ara azicik sokaga cikarken korkacagim sanirim. Cunku ben casus falan degilim, o meczup adamcagizin terorist olmadiginin da farkindayim. Ben sadece bir suru sarisin kizla yasayan, onlarin asiri batili tipelrinin yaninda ister istemez daha koyu renk ve dogulu gorunen bir insancagizim.
Bugun ogrendim ki, bu adamcagiz Asyali/ dogulu kadinlardan nefret ettigini, onlari cok igrenc buldugunu her firsatta ifade edermis. Kendisini surekli bne Ingilizim/ Bulldog'um diye tanimlayip, beyaz kadinlari cekici buldugunu, asyali/ dogulu/ pakistanli/ hintli/ vs kadinlari hic cekici bulmadigini hatta onlardan tiksindigini ifade edermis. Cigunlugun musluman oldugu sokakgimiz bi cesit Asyali musluman komunu gibi, Lancaster Mescitine falan da cok yakiniz. Bu sokakta ve bu sosyal grup icinde buyumus adamin, kimlik/ inanc karmasasini anlamaya calsiyorum. Uyusturucu kullanmi vs, gibi sebeplerle, ve belki biraz da akli denge problemleriyle kendi sosyal grubundan dislanmsi durumda. Kimlik bunalimi yasadigi caglarda anne-babasi ve kiz kardesiyle gecirdigi travmatik iliskileri de az bucuk kestirebiliyorum. Her ne kadar emin olamasam ve onaylamasamda Odipal travmalarinin olabilecegini, annesine duydugu ilgiyi bi bicimde kulturun cekincesiyle bastirmasi gerektiginin bilincine vardiginda Asyali/dogulu kadinalra karsi 'nefret'le karsi koymaya calismasini da anlayabiliyorum/ tahmin ediyorum
Simdi icimdeki psikolog kabariyor ve oturup adami dusunuyorum. Odipal mevzuyu ele alinca, nefret dedigimiz seyin aslinda kontrol edilmeye calisilan bir arzu oldugunu, ve karsisindaki zarar verme istedigi yaratabilecegini falan da dusunuyorum. Sonra diyorum ki sacmalama iste, uysuturucu bagimlisi saskin bi adam, Freud mreud abartma. Ama bir kere tedirgin oldum iste, her ne kadar yigitlige bok surdurmeyip; ameeaan n'olcak ya desem de, bugun evden cikmadan, kapiyi acmadan once camdan sokagi kolacan ederken yakalyinca kendimi.. inceden bir kurban psikolojisi yaladi gecti zihnimden.. ama yok yani, nolceaak ya!
Deli deyip, gecelim! Etiketlemiyorum yalniz, lutfen! Sadece kendimi rahatlatmaya calisyorum anlastik mi?
Get Juicy!
Bir alıveriş merkezinde çalışmanın bir avantajı, bir de dezavantajı var. Bu da çok fazla insana maruz bırakılmak. Peki çok fazla insana maruz kalmak nasıl bir avantaj diye sorarsanız, 24 senenin en önemli 5 yılını psikoloji eğitimine adamış alanında iş arayan biri olarak bin bir türlü insan görmek, incelemek, onların hayatlarını hayal etmek, kurgulamak bir hayli zevkli bir hal alabiliyor, tabi bu sadece yapmak durumunda olduğum işimden kaçış noktam.
Çok fazla insan görüyorum... Çoğu zaman ya rahatsız oluyorum, ya da bazen otomatik pilota geçip onların insan olduklarını unutup hatta kendimi de insanlıktan çıkartıp sadece belli cümleleri, belli düğmelere bastıklarında söylüyorum. Nitekim hergün İngilizinden tut( ingiltere de yaşarken en çok beklenen ırk ama aslında değil), hintlisine, polonyalısından, bulgarına, pakistanlısından... tanrım her yerdeler! geçen gün Türk bir müşterim vardı. Anne, kız sanırsam. İngiliz ayağına yattım, hemen biraz aksan kattım mı herkes yiyor sanırım. E insanın genetik yapısında ingilizlik olmaya dursun :) Nedense onlarla iletişime geçmek beni rahatsız etti. Çünkü neden burdasın, buralı mısın?, ne yapmayı düşünüyosun gibi sen kimlerdensin diye başlayan Türklere ait toplumsal soruların altına girip şu an ki kariyersizliğimi bir de onlar yüzüme vursun istemedim. (Kısmetse gönüllü işe başlıycam)
Dediğim gibi çok fazla kültüre maruz kalıyorum ve İngiltere de çok az insan düzgün ingilizce konuşuyor! O kadar çok tip var ki şaşırırsın, obezinden anoreksikine, fakirinden zenginine, pisinden kirlisine, ergen annelerden, yaşlı annelere kadar... hafta içi çocuğunu alışveriş merkezine getiren babalar beni en çok şaşırtanlar... Türkiye de görmezsin, çnkü babalar çalışır! Baba dediğin çalışmaz mı? Burda öyle değil.. Devleti ingilizler sömürürler. Alt tabaka ingiliz dediklerimiz devletten ev yardımı, iş yardımı, çocuk yardımı, seks yardımı onun bunun yardımını aldıkları için haftada minimum saat çalışarak krallar gibi yaşarlar..çünkü aslında herkesin savı hepimiz aynı koşullarda yaşıyoruz. Bu nedenle burda uç yaşamlar, büyük evlere sahip olanlarda, ya da sürekli izin alabilen çalışanlarda, çünkü sistem sana hayatını dilediğin gibi yaşaman için olanaklar sunmaya hazır eğer kullanmasını bilirsen.
Onun dışında çok bariz bir kast sistemi var ki, doğu avrupa ve asyadan gelen ingiltere ye bir amerika edasıyla ayak basıp amerikan dream yaşacak olan göçmenlerimiz, ister kendi ülkelerinde doktor olsunlar saati 6 pounddan geçimlerini sağlamak durumunda bırakılmaktadır. Bu da ingilizlerin kolayına gider çünkü onların ödedikleri vergilerle devletten yardım talep edebilmektedirler bi de zenginlerin ödedikleri vergiler var tabi.. Göçmenler ve benim gibi dış mandallar, gururlu ve temiz insanlar diyoruz ki sürünerek de olsa ben bileğimin hakkıyla kazandığım parayı yerim arkadaş! belki ayaklarım artık bir 24 lüğün değil de bir 35 liğin ayağı, belki suya karşı bir fobi geliştirdim ama yok yok! ben varolucam diye biryerlerimi yırtıyorum. Zamanında anne babadan bağımsız yaşam kurucaz diye, aman çok bireyselim dedim diye oldu bunlar, hepsi benim suçum :) kimseye muhtaç olma dedim kendime, demez olaydım!
Çok fazla insana maruz bırakılıyorum... alışveriş merkezinde çalışmak, hayatım boyunca çalışmak isteyebilceğim en son yerdi, ki ben alışveriş merkezlerinden nefret ederim... maksimum dozajım ayda 1 kere, bireysel ihtiyaçlarımı karşılamak, kadınsal güdüden biri olan alışveriş hakkımı değerlendirmek ve sinemaya gitmek olabilirdi..o da o gün 4 saati geçmemeli... o nedenle en büyük dezavantajı buna hergün maruz kalmam...kendimi gençsin diye kandırıyorum... daha yolun başındasın... ama akşam bütün gün yediğin florasanın acısı baş ağrısıyla, ayaklarının üzerinde durmak da çakmaktaş a ait ayaklarla çıkartılacak haberin olsun...
Çok fazla insan görüyorum... Çoğu zaman ya rahatsız oluyorum, ya da bazen otomatik pilota geçip onların insan olduklarını unutup hatta kendimi de insanlıktan çıkartıp sadece belli cümleleri, belli düğmelere bastıklarında söylüyorum. Nitekim hergün İngilizinden tut( ingiltere de yaşarken en çok beklenen ırk ama aslında değil), hintlisine, polonyalısından, bulgarına, pakistanlısından... tanrım her yerdeler! geçen gün Türk bir müşterim vardı. Anne, kız sanırsam. İngiliz ayağına yattım, hemen biraz aksan kattım mı herkes yiyor sanırım. E insanın genetik yapısında ingilizlik olmaya dursun :) Nedense onlarla iletişime geçmek beni rahatsız etti. Çünkü neden burdasın, buralı mısın?, ne yapmayı düşünüyosun gibi sen kimlerdensin diye başlayan Türklere ait toplumsal soruların altına girip şu an ki kariyersizliğimi bir de onlar yüzüme vursun istemedim. (Kısmetse gönüllü işe başlıycam)
Dediğim gibi çok fazla kültüre maruz kalıyorum ve İngiltere de çok az insan düzgün ingilizce konuşuyor! O kadar çok tip var ki şaşırırsın, obezinden anoreksikine, fakirinden zenginine, pisinden kirlisine, ergen annelerden, yaşlı annelere kadar... hafta içi çocuğunu alışveriş merkezine getiren babalar beni en çok şaşırtanlar... Türkiye de görmezsin, çnkü babalar çalışır! Baba dediğin çalışmaz mı? Burda öyle değil.. Devleti ingilizler sömürürler. Alt tabaka ingiliz dediklerimiz devletten ev yardımı, iş yardımı, çocuk yardımı, seks yardımı onun bunun yardımını aldıkları için haftada minimum saat çalışarak krallar gibi yaşarlar..çünkü aslında herkesin savı hepimiz aynı koşullarda yaşıyoruz. Bu nedenle burda uç yaşamlar, büyük evlere sahip olanlarda, ya da sürekli izin alabilen çalışanlarda, çünkü sistem sana hayatını dilediğin gibi yaşaman için olanaklar sunmaya hazır eğer kullanmasını bilirsen.
Onun dışında çok bariz bir kast sistemi var ki, doğu avrupa ve asyadan gelen ingiltere ye bir amerika edasıyla ayak basıp amerikan dream yaşacak olan göçmenlerimiz, ister kendi ülkelerinde doktor olsunlar saati 6 pounddan geçimlerini sağlamak durumunda bırakılmaktadır. Bu da ingilizlerin kolayına gider çünkü onların ödedikleri vergilerle devletten yardım talep edebilmektedirler bi de zenginlerin ödedikleri vergiler var tabi.. Göçmenler ve benim gibi dış mandallar, gururlu ve temiz insanlar diyoruz ki sürünerek de olsa ben bileğimin hakkıyla kazandığım parayı yerim arkadaş! belki ayaklarım artık bir 24 lüğün değil de bir 35 liğin ayağı, belki suya karşı bir fobi geliştirdim ama yok yok! ben varolucam diye biryerlerimi yırtıyorum. Zamanında anne babadan bağımsız yaşam kurucaz diye, aman çok bireyselim dedim diye oldu bunlar, hepsi benim suçum :) kimseye muhtaç olma dedim kendime, demez olaydım!
Çok fazla insana maruz bırakılıyorum... alışveriş merkezinde çalışmak, hayatım boyunca çalışmak isteyebilceğim en son yerdi, ki ben alışveriş merkezlerinden nefret ederim... maksimum dozajım ayda 1 kere, bireysel ihtiyaçlarımı karşılamak, kadınsal güdüden biri olan alışveriş hakkımı değerlendirmek ve sinemaya gitmek olabilirdi..o da o gün 4 saati geçmemeli... o nedenle en büyük dezavantajı buna hergün maruz kalmam...kendimi gençsin diye kandırıyorum... daha yolun başındasın... ama akşam bütün gün yediğin florasanın acısı baş ağrısıyla, ayaklarının üzerinde durmak da çakmaktaş a ait ayaklarla çıkartılacak haberin olsun...
31 Ocak 2011 Pazartesi
30 Ocak 2011 Pazar
Dirençli insan portresi
3.dünya savaşı olsaydı, ki bence aktif bir şekilde var, bu yabancılaşma üzerinden, kültürleri, insanları, insanlığı yok etme üzerine olurdu. Hadi şimdi odasında yalnız başına, internet başında, arkadaşlarıyla konuşup, işten eve geldikten sonra, tek kişilik porsiyon yemeğini hazırlayıp artanları ertesi gün mikrodalga fırında ısıtmalık koyan herkes ışıklarımızı bir kere yakıp söndürelim! bu hayatta yalnız değiliz demek ki?! peh! böyle bir alıklık olmaz tabi..
Film maratonlarında kaybederken kendimi her filmin sonunda, bulmam gereken güce kavuşacağımı umud edip(bir cognitive dissonance anı daha) belki evet şimdi yaparım bir başvuru derken, bir sonraki aşamada başka soruyu cevaplamaya çalışırken önemli olanları gene ertelerken buluyorum. şemsiyenin boyutunun artık önemi kalmadı nasılsa mantığıyla koy verir imajı verirken beynimde sürekli kalk, kalk, kalk, hadi kahve yap toparlan, sonra başvuru yap, sonra git şunu da hallet bak ev de bulcan kendine, sonra bak bu da var unutma, dur kıyafetleri de dolaba kaldıracandı bilmemne... sözde keyifli bir şekilde film seyrediyorum.
Neyse, gene bir film sonunda gene analizler, sorular, transferler falan filan... her tatminsiz, sürekli kurcalayan, öğrenme aşkıyla yanıp tutuşup ama kafasını karıştıracak ve soruyu cevaplayamayacak boyuta geldikten sonra ertelemeyi sevenlerdenim. sanırım o nedenle hiç birşeyi adam akıllı öğrendiğimi düşünmüyorum. İstatistiklede aramda böyle bi ilişki var..kimse adam gibi öğretmedi şu şerefsizi, ne lisansta ne de yüksek lisansta. Lise zamanında olsa kesin öğrenmiştim(ezberci olmasından değil, eve hergün ödev yollayan eğitim sistemi sayesinde soruların cevaplarının nerden geldiğini de öğrendim). Kendin pişir kendin ye devri bu devir dediler. Neyse olay o da değil istatistiğe eğilsem yapamayacağım şey değil ama temelde sen kimsin kardeşim tavrım var kendisine karşı.
Savaş demiştim evet, beni tanıyanlar bilir, güven kavramım doğuştan herkese verilmiş bir kavramdır, zorlamam, önce güvenecem demem, çünkü kimsenin benim güvenimi kıracak bişey yapabilceğine, beni kırabilceğine( kırmak derken kalbimi kırmak değil, bütünüme zarar verebilmesi daha ziyade) inanmamıştım. Tabi yıllar içinde bu kavramım, kavram karmaşasına dönüştü. Hala insanlığa olan inancımı koruma çabası güderken, elimden kolaylıklarımı teker teker ben teslim ettim, mutluluklarımdan vazgeçtim çünkü daha büyüklerine inandım. İşin özü, 24 yaşına girdim hala güllüşah tan bozma bir polyannacılık, hayalperestlik, özgür ruhçuluk gibi, hayat sevince güzel sevince tatlı günler bir kuşu kelebeği sevin yeter diyen bir mallıkta yaşayacağım diye inat etmeye devam ettim.
Sonuç;
Güven kelimesini unuttum( bunu yazarken bir yandan da hala içimden ama ben insanlara güveniyorum diye kendimi kandırmaya çalışıyorum ya da aslında tam tersi)
BEN,BEN,BEN diye çığıran etrafındaki herşeyi isteyen, tatminsiz, insanlara yaklaşmaktan korkan, sevgi görmekten korkan, göstermekten tiksinen, göstermeyi unutmuş, dokunmayı bilmeyen, yazmayı bilmeyen, inanmayı bilmeyen, olmayan, neden olmadım ben diye sürekli mıymıy gezinen keyif sarhoşlarıyız. Çok ağır oldu sanırım, ama kızgınım. Ya bu içinde yaşadığım toplumu kabullenmeyişim, ya da diğer toplumun beni reddetmesi.Amma velakin içinde bulundukları durumları kabullenebilmiş, sanal siyasi, ekonomi, duygusal,fiziki hayatların artık normal zamanlarda sarılmayı, insanlara şevkat göstermeyi unutmasıdır. birbirini özlemiş insanlar uzaktan birbirini gördüğünde koşarak olmasada bir heyecanla sarılmalı, onlara ulaşabilmek için bir çaba göstermelidir, birbirini seven insanlar dişi-dişi, erkek-dişi, erkek-erkek birbirini tanıma kavramının sınırsız olduğunu keşfedebilmeli ve diğerine her zaman açık olabilmelidir. Lakin, hepimiz birbirimizden tiksinmeye, kusur bulmaya, yargılamaya, parmakla göstermeye çok açığız ki...benim kendi utancım seni utandırmasın...
Çok bireysel bir savaş bu, benim 3üncü dünya savaşımda, insanların birbirileri için savaşacak gücü yok. Misal şu an burdayım ve muhtemelen 3 sene daha burdayım. Bunun nedeni benim için çok önemli ama birçoğu için çok önemsiz... sonra nerede olacağım belli, belki sürüneceğim, belki mutlu olmayacağım ama alternatifinde de yalnız olucam. Çünkü her ne kadar bu benim kendi çıkarım için olsa da (çıkarım o insana yakın olabilmek, aynı şehirde olmasakda aynı ülke) vazgeçebilceğim bir gerçek değil. Bu benim savaşım değil, yanlış anlaşılmasın, bu barışım. Bu diğerlerine uzak birşey çünkü gerçekten çok az insan birbirini dinleyebilcek kadar birbirine yakın. Bu demek değildir ki ben her zaman dinliyorum, hayır dinlemiyorum, ama eğer o an dinlemediysem, onun yazılarını okuyorum, mesajlarına bakıyorum, olup bitenleri takip ediyorum ve anlamadığım bir nokta varsa soru soruyorum.
yazmak benim işim değil genelde, ben yazan karakter değilim bu oyunda, kendi kendime konuşmaktan korktum bu gece...boşluğu hissetmekten bahsettik geçenlerde, depresif olduğumu söyleyenler var, eh var biraz drama queenlik bünyede likert type bi scale de 10 üzerinden 7 yiz belki sınırda takılıyo bünyem ama ben onu kabul ederek yaşıyorum,depresif değilim, sadece nasılsın sorusunun cevabının her zaman iyiyim olduğuna inanmayanlardanım, o anki hissiyatım izlediğim film sonucu hüzün olunca söylerim, sonraki diyaloğumda sarımsaklı ekmektan bahsediliyosa ağzımın suyu akar yanında ne yerim len diye düşünürken midem bayram yapacak diye mutlu olurum. Boşluğu o kadar ilginç yaşıyorum ki sanki her anı değerlendiriyo bünye, bi şey bu kadar acı olduğu kadar nasıl bu kadar canlı olabilir. Hissettiğim şeyin duygusuzluk olmasını, kaygısız olmayı, iyiyim, mutluyum demeyi isterdim ama hissettiğim yalnızlığım,çabam, canım yanmasın diye örmeye çalıştığım duvarlar, kağıt kesiğiyle oynayan bi bünye aslında...
Ha bu arada eğer mutlu olduğunu kabul etsen, şen şakrak takılsan, bir sonraki aşamayı hayal edecek gücü nereden bulucaksın?
referans:
http://fcansupala.blogspot.com/2011/01/ee-bi-de-disindakiler-kumesi-var.html
Film maratonlarında kaybederken kendimi her filmin sonunda, bulmam gereken güce kavuşacağımı umud edip(bir cognitive dissonance anı daha) belki evet şimdi yaparım bir başvuru derken, bir sonraki aşamada başka soruyu cevaplamaya çalışırken önemli olanları gene ertelerken buluyorum. şemsiyenin boyutunun artık önemi kalmadı nasılsa mantığıyla koy verir imajı verirken beynimde sürekli kalk, kalk, kalk, hadi kahve yap toparlan, sonra başvuru yap, sonra git şunu da hallet bak ev de bulcan kendine, sonra bak bu da var unutma, dur kıyafetleri de dolaba kaldıracandı bilmemne... sözde keyifli bir şekilde film seyrediyorum.
Neyse, gene bir film sonunda gene analizler, sorular, transferler falan filan... her tatminsiz, sürekli kurcalayan, öğrenme aşkıyla yanıp tutuşup ama kafasını karıştıracak ve soruyu cevaplayamayacak boyuta geldikten sonra ertelemeyi sevenlerdenim. sanırım o nedenle hiç birşeyi adam akıllı öğrendiğimi düşünmüyorum. İstatistiklede aramda böyle bi ilişki var..kimse adam gibi öğretmedi şu şerefsizi, ne lisansta ne de yüksek lisansta. Lise zamanında olsa kesin öğrenmiştim(ezberci olmasından değil, eve hergün ödev yollayan eğitim sistemi sayesinde soruların cevaplarının nerden geldiğini de öğrendim). Kendin pişir kendin ye devri bu devir dediler. Neyse olay o da değil istatistiğe eğilsem yapamayacağım şey değil ama temelde sen kimsin kardeşim tavrım var kendisine karşı.
Savaş demiştim evet, beni tanıyanlar bilir, güven kavramım doğuştan herkese verilmiş bir kavramdır, zorlamam, önce güvenecem demem, çünkü kimsenin benim güvenimi kıracak bişey yapabilceğine, beni kırabilceğine( kırmak derken kalbimi kırmak değil, bütünüme zarar verebilmesi daha ziyade) inanmamıştım. Tabi yıllar içinde bu kavramım, kavram karmaşasına dönüştü. Hala insanlığa olan inancımı koruma çabası güderken, elimden kolaylıklarımı teker teker ben teslim ettim, mutluluklarımdan vazgeçtim çünkü daha büyüklerine inandım. İşin özü, 24 yaşına girdim hala güllüşah tan bozma bir polyannacılık, hayalperestlik, özgür ruhçuluk gibi, hayat sevince güzel sevince tatlı günler bir kuşu kelebeği sevin yeter diyen bir mallıkta yaşayacağım diye inat etmeye devam ettim.
Sonuç;
Güven kelimesini unuttum( bunu yazarken bir yandan da hala içimden ama ben insanlara güveniyorum diye kendimi kandırmaya çalışıyorum ya da aslında tam tersi)
BEN,BEN,BEN diye çığıran etrafındaki herşeyi isteyen, tatminsiz, insanlara yaklaşmaktan korkan, sevgi görmekten korkan, göstermekten tiksinen, göstermeyi unutmuş, dokunmayı bilmeyen, yazmayı bilmeyen, inanmayı bilmeyen, olmayan, neden olmadım ben diye sürekli mıymıy gezinen keyif sarhoşlarıyız. Çok ağır oldu sanırım, ama kızgınım. Ya bu içinde yaşadığım toplumu kabullenmeyişim, ya da diğer toplumun beni reddetmesi.Amma velakin içinde bulundukları durumları kabullenebilmiş, sanal siyasi, ekonomi, duygusal,fiziki hayatların artık normal zamanlarda sarılmayı, insanlara şevkat göstermeyi unutmasıdır. birbirini özlemiş insanlar uzaktan birbirini gördüğünde koşarak olmasada bir heyecanla sarılmalı, onlara ulaşabilmek için bir çaba göstermelidir, birbirini seven insanlar dişi-dişi, erkek-dişi, erkek-erkek birbirini tanıma kavramının sınırsız olduğunu keşfedebilmeli ve diğerine her zaman açık olabilmelidir. Lakin, hepimiz birbirimizden tiksinmeye, kusur bulmaya, yargılamaya, parmakla göstermeye çok açığız ki...benim kendi utancım seni utandırmasın...
Çok bireysel bir savaş bu, benim 3üncü dünya savaşımda, insanların birbirileri için savaşacak gücü yok. Misal şu an burdayım ve muhtemelen 3 sene daha burdayım. Bunun nedeni benim için çok önemli ama birçoğu için çok önemsiz... sonra nerede olacağım belli, belki sürüneceğim, belki mutlu olmayacağım ama alternatifinde de yalnız olucam. Çünkü her ne kadar bu benim kendi çıkarım için olsa da (çıkarım o insana yakın olabilmek, aynı şehirde olmasakda aynı ülke) vazgeçebilceğim bir gerçek değil. Bu benim savaşım değil, yanlış anlaşılmasın, bu barışım. Bu diğerlerine uzak birşey çünkü gerçekten çok az insan birbirini dinleyebilcek kadar birbirine yakın. Bu demek değildir ki ben her zaman dinliyorum, hayır dinlemiyorum, ama eğer o an dinlemediysem, onun yazılarını okuyorum, mesajlarına bakıyorum, olup bitenleri takip ediyorum ve anlamadığım bir nokta varsa soru soruyorum.
yazmak benim işim değil genelde, ben yazan karakter değilim bu oyunda, kendi kendime konuşmaktan korktum bu gece...boşluğu hissetmekten bahsettik geçenlerde, depresif olduğumu söyleyenler var, eh var biraz drama queenlik bünyede likert type bi scale de 10 üzerinden 7 yiz belki sınırda takılıyo bünyem ama ben onu kabul ederek yaşıyorum,depresif değilim, sadece nasılsın sorusunun cevabının her zaman iyiyim olduğuna inanmayanlardanım, o anki hissiyatım izlediğim film sonucu hüzün olunca söylerim, sonraki diyaloğumda sarımsaklı ekmektan bahsediliyosa ağzımın suyu akar yanında ne yerim len diye düşünürken midem bayram yapacak diye mutlu olurum. Boşluğu o kadar ilginç yaşıyorum ki sanki her anı değerlendiriyo bünye, bi şey bu kadar acı olduğu kadar nasıl bu kadar canlı olabilir. Hissettiğim şeyin duygusuzluk olmasını, kaygısız olmayı, iyiyim, mutluyum demeyi isterdim ama hissettiğim yalnızlığım,çabam, canım yanmasın diye örmeye çalıştığım duvarlar, kağıt kesiğiyle oynayan bi bünye aslında...
Ha bu arada eğer mutlu olduğunu kabul etsen, şen şakrak takılsan, bir sonraki aşamayı hayal edecek gücü nereden bulucaksın?
referans:
http://fcansupala.blogspot.com/2011/01/ee-bi-de-disindakiler-kumesi-var.html
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)