1 Şubat 2011 Salı

Get Juicy!

Bir alıveriş merkezinde çalışmanın bir avantajı, bir de dezavantajı var. Bu da çok fazla insana maruz bırakılmak. Peki çok fazla insana maruz kalmak nasıl bir avantaj diye sorarsanız, 24 senenin en önemli 5 yılını psikoloji eğitimine adamış alanında iş arayan biri olarak bin bir türlü insan görmek, incelemek, onların hayatlarını hayal etmek, kurgulamak bir hayli zevkli bir hal alabiliyor, tabi bu sadece yapmak durumunda olduğum işimden kaçış noktam.

Çok fazla insan görüyorum... Çoğu zaman ya rahatsız oluyorum, ya da bazen otomatik pilota geçip onların insan olduklarını unutup hatta kendimi de insanlıktan çıkartıp sadece belli cümleleri, belli düğmelere bastıklarında söylüyorum. Nitekim hergün İngilizinden tut( ingiltere de yaşarken en çok beklenen ırk ama aslında değil), hintlisine, polonyalısından, bulgarına, pakistanlısından... tanrım her yerdeler! geçen gün Türk bir müşterim vardı. Anne, kız sanırsam. İngiliz ayağına yattım, hemen biraz aksan kattım mı herkes yiyor sanırım. E insanın genetik yapısında ingilizlik olmaya dursun :) Nedense onlarla iletişime geçmek beni rahatsız etti. Çünkü neden burdasın, buralı mısın?, ne yapmayı düşünüyosun gibi sen kimlerdensin diye başlayan Türklere ait toplumsal soruların altına girip şu an ki kariyersizliğimi bir de onlar yüzüme vursun istemedim. (Kısmetse gönüllü işe başlıycam)
Dediğim gibi çok fazla kültüre maruz kalıyorum ve İngiltere de çok az insan düzgün ingilizce konuşuyor! O kadar çok tip var ki şaşırırsın, obezinden anoreksikine, fakirinden zenginine, pisinden kirlisine, ergen annelerden, yaşlı annelere kadar... hafta içi çocuğunu alışveriş merkezine getiren babalar beni en çok şaşırtanlar... Türkiye de görmezsin, çnkü babalar çalışır! Baba dediğin çalışmaz mı? Burda öyle değil.. Devleti ingilizler sömürürler. Alt tabaka ingiliz dediklerimiz devletten ev yardımı, iş yardımı, çocuk yardımı, seks yardımı onun bunun yardımını aldıkları için haftada minimum saat çalışarak krallar gibi yaşarlar..çünkü aslında herkesin savı hepimiz aynı koşullarda yaşıyoruz. Bu nedenle burda uç yaşamlar, büyük evlere sahip olanlarda, ya da sürekli izin alabilen çalışanlarda, çünkü sistem sana hayatını dilediğin gibi yaşaman için olanaklar sunmaya hazır eğer kullanmasını bilirsen.

Onun dışında çok bariz bir kast sistemi var ki, doğu avrupa ve asyadan gelen ingiltere ye bir amerika edasıyla ayak basıp amerikan dream yaşacak olan göçmenlerimiz, ister kendi ülkelerinde doktor olsunlar saati 6 pounddan geçimlerini sağlamak durumunda bırakılmaktadır. Bu da ingilizlerin kolayına gider çünkü onların ödedikleri vergilerle devletten yardım talep edebilmektedirler bi de zenginlerin ödedikleri vergiler var tabi.. Göçmenler ve benim gibi dış mandallar, gururlu ve temiz insanlar diyoruz ki sürünerek de olsa ben bileğimin hakkıyla kazandığım parayı yerim arkadaş! belki ayaklarım artık bir 24 lüğün değil de bir 35 liğin ayağı, belki suya karşı bir fobi geliştirdim ama yok yok! ben varolucam diye biryerlerimi yırtıyorum. Zamanında anne babadan bağımsız yaşam kurucaz diye, aman çok bireyselim dedim diye oldu bunlar, hepsi benim suçum :) kimseye muhtaç olma dedim kendime, demez olaydım!

Çok fazla insana maruz bırakılıyorum... alışveriş merkezinde çalışmak, hayatım boyunca çalışmak isteyebilceğim en son yerdi, ki ben alışveriş merkezlerinden nefret ederim... maksimum dozajım ayda 1 kere, bireysel ihtiyaçlarımı karşılamak, kadınsal güdüden biri olan alışveriş hakkımı değerlendirmek ve sinemaya gitmek olabilirdi..o da o gün 4 saati geçmemeli... o nedenle en büyük dezavantajı buna hergün maruz kalmam...kendimi gençsin diye kandırıyorum... daha yolun başındasın... ama akşam bütün gün yediğin florasanın acısı baş ağrısıyla, ayaklarının üzerinde durmak da çakmaktaş a ait ayaklarla çıkartılacak haberin olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder